top of page
Ara

OUT GROUP-IN GROUP

  • Berkay
  • 20 May 2024
  • 4 dakikada okunur

Bir insanın kendi davranışlarını, düşüncelerini ve reflekslerini gözlemlemesi çok eğlenceli. Üstelik özgür irade olayına inanma seviyesi azaldıkça, gözlemlediği düşünceleri ve davranışları özgürleştirme mücadelesine girme arzusu hayatı daha da eğlenceli kılıyor. MMORPG oyununa dönüşüyor hayat. Girişi biraz daha uzatırsam asıl yazmak istediğim konudan uzaklaşıp Simülasyon teorilerine giriş yapmış olacam. In group-out group olayına geçelim.



Henri Tafjel
Henri Tafjel


Bu gözlemleme olayını toplum üzerinde yapan sosyal psikolog Henri Tafjel, sosyal kimlik teorisini formüle ederken olayı bireyler üzerinden ele almaya karar vermiş ve dikkatini kişiler arasındaki ilişkiye yöneltmiş. Dikkatin buraya yönelmesiyle in group ve out group kavramları popüler hala gelmiş.


Ona göre In group; insanların kendini ait hissettiği yani fiziksel, duygusal, psikolojik, olarak yakın hissettiği grupları ifade ediyor.

(Belli ki abinin sınıf kini yok. Hemen sınıfsalı da ekliyorum oraya. Gerçi kendini alt sınıf olarak görüp oradan uzaklaşmak isteyen insan, kendi alt sınıfına yakın hissetmez. Tamam vazgeçtim, sınıf kinini bir kenara bırakıp sınıfsal yakınlığı eklemiyorum.)

Out group ise; insanların kendini uzak gördüğü, bir bağ hissetmediği gruplara deniyor.


İnsanlar bulunduğu grubu kayırma eğiliminde olduğu için kendi gruplarını daha üstün olarak görürler. Bu da dolaylı veya doğrudan insanların kendini üstün görmesi anlamını taşır. Böylelikle insanlar kendilerini olumlar ve benlik saygısını yükseltir. Bunu fark eden Henri Tafjel, insanların kendilerini kayırma eğilimini minimal grup paradigması adı verilen bir yöntemle saptamış:


Çalışmada, insanları herhangi bir anlam ifade etmeyen kriterlere(hangi resmi daha çok beğendikleri, giyilen t shirtün rengi, yazı-tura gibi) gruplara ayrılır. Daha sonra insanlara belirli sayıda bir kaynağı, insanlara dağıtmaları istenir. Dağıtıcıların sahip olduğu tek bilgi, insanların hangi gruba dahil olduğudur. Çalışmada gözlemlenmek istenen şey, kaynakların adil dağıtılıp dağıtılmayacağıdır. Sizlerin de tahmin edeceği üzere dağıtımcılar, kendi gruplarındaki insanlara daha fazla kaynak dağıtmış.



İnsan Grupları ve Sosyal Kategoriler
İnsan Grupları ve Sosyal Kategoriler


Orman ağaçsız, insan düşmansız olmaz. Bizlere, kendimizden küçük görerek benlik saygımızı(!) arttırabileceğimiz başka gruplar da lazım tabii ki! İşte bu dış(out) gruplara yönelik küçümseme ve düşmanca tavırlarımızın dozu da kendi grubumuzla özdeşleşme seviyemize bağlı. Bilimsel çalışmalarda yer verilmemiş ama bu küçümseme olayı, biraz bizim dangalaklığımızla alakalı da olamaz mı? Sadece soruyorum, stop judging me!

Buraya kadar her şey tamam. Sağ olsun bilim insanları bilimsel çalışmalar yaparak bunları ortaya koymuş. Ama zaten hepimizin farkında olduğu, 3-5 soruyla çoğu insanda gözlemleyebileceğimiz bir durum bu.


Değinmek istediğim daha ilgi çekici bir olay var. Bilimsel çalışması var mı diye biraz bakındım ama arzuladığım bir çalışma bulamadım. Varsa da ilgimi çekecek kadar açık bir şekilde ifade edilmemişti, daha makro ölçekte ele alınmıştı. Hazırsanız söylüyorum! Değinmek istediğim olay grupların oluşma aşaması.


Tabii ki sosyal kimlik belirleme ile ilgili çalışmalar var ama sosyal kimlik belirleme olayının ayrıntı sayılabilecek yaşantı örnekleriyle çok fazla karşılaşmadım. Örneğin daha önce hiç tanışmamış 20 insanın bir araya geldiğini düşünün(böyle bir şey mümkün olabilir mi diye düşünenlere askerde 1000 yabancıyla aynı yerde yatıp kalkılması şoku). Bu 20 insan hafiften muhabbete başlıyorlar. Bir süre sonra bu 20 insan arasında grup oluşacak mı? Oluşacak ise kaç tane grup oluşacak? Gruplar arası dinamikler nasıl olacak? Farklı gruplardan 2 insan baş başa kaldığında aralarındaki ilişki ve birbirleri hakkındaki düşünceleri nasıl olacak? Farklı gruplar küçümsenmeye ne zaman başlanacak? Grup değiştirme girişimi olacak mı? Olursa nasıl karşılanacak? Yazarken heyecanlandım. Keşke bunlar ve benzeri soruları cevaplamak için her ayrıntısı düşünülmüş ve herkese açık bir şekilde yayımlanan kusursuz bir çalışma yapılsa. Şimdi bunun üzerine biraz konuşmaya başlayalım.


Gruplaşarak sosyal kimlik edinme sürecini daha çok alt gruplar üzerinde ele alalım. Daha büyük gruplar ve bu büyük grupların arasındaki dinamikler, daha çok sosyolojik çıkarımlar içerir ve bizi konudan saptırır. Muhalefet-hükümet, Fenerbahçe-Galatasaray gibi toplumsal gruplara değinmeyelim.


Birbirini tanımayan bir sürü insanın olduğu yerde insanlar birbirleri hakkında fikir sahibi olana kadar bir süre gruplar oluşmaz. Muhabbet edilir, mizah kullanılarak sosyal kimlik tanıtımı yapılır, hobiler belirtilir, fikirler beyan edilir.


NBA takipçisi olduğunuzu düşünün. Kalabalık içinden biri NBA ile ilgili aslında pek de size komik gelmeyen bir şaka yaptı. O şakayla karşılaşınca komik olmamasına rağmen verdiğiniz gülümseme tepkisi, ben de NBA izliyorum mesajı taşır. Bir sosyal kimlik oluşur ve bu bir grup oluşumunun temellerini atabilir(istediğiniz kadar olmaz deyin, bu gözler üniversitedeyken Danla Bilic izlemek gibi bir ortak özellik olduğu için arkadaş olanları gördü). Ya da örneğin Ricky Gervais öven biri çıktı kalabalıktan. Siz de Ricky Gervais’in mizahına bayılıyorsunuz. Sonra başlıyorsunuz Ricky Gervais hakkında sohbet etmeye ve sohbet dönüp dolaşıyor adamı fazla ofansif bulan insanlara geliyor. Beraber o insanları küçümsemeye başlıyorsunuz. Küçümsemeye başlayarak(dış grubu küçümseyerek) benlik saygınızı arttırıyorsunuz. Aslında olay çok normal, bir adamı seven olabilir, sevmeyen olabilir. Bu neden bir çatışmaya dönüşüyor ki? Bazen Friends’i komik bulmayıp nefret kusan insanlara denk geliyorum. Normalde Friends izleyenlerin grup oluşturması gerekirken resmen izlemeyenler grup oluşturmuş ve izleyenleri küçümsüyorlar. Komik değilse geç başka diziye kardeşim!


Farkında olmadan oluşturulmuş bir sürü sosyal kimlik mevcut. Bu sosyal kimlikleri edinerek bir gruba ait olma çabası da akılalmaz derecede ilginç. Grupların oluşma aşaması ile ilgili çalışma bulamadım demiştim ama Twitter’da biraz vakit geçirerek kendini çalışmamızı yapabiliriz.


Evet, insanoğlunun istekleri bitmiyor. Bir gruba ait olmak istiyorsun, bir gruba ait oluyorsun ama bu sefer daha popüler bir gruba ait olmak istiyorsun. Aslında bu da Engin Geçtan’ın İnsan Olmak isimli kitabında bahsettiği bir durumu açıklıyor. Kendini değersiz gören biri, kendine değer vereni de değersiz görme eğiliminde oluyormuş. Daha popüler gruba ait olma arzusunu açıklıyor bu durum.



Engin Geçtan- İnsan Olmak
Kitabın google görsellerde bulduğum en düzgün kapak fotoğrafı. Bu arada bir zamanlar bende de olan bu kitabı kime verdiğimi hatırlamıyorum. Verdiğim kişi eğer bu yazıyı görüyorsan geri getir kardeşim!


Bir gruba ait hissetme arzusu ve yalnızlık hissi de aynı kitaptaki bir tespitle açıklanabilir. Teknoloji geliştikçe insanlar doğanın tehlikesinden uzaklaştı ve toplumlar oluştu. Ama konforun bedeli de yalnızlık hissinin ortaya çıkması oldu.


Bu sosyal kimlik ve gruplarla var olduğunu düşündüğümüz zamanlarda ortaya ekstra yıkıcı davranışlar çıkıyor. Benimsenen grupta, gruba en çok ben aitim çabası absürt söylemler ve davranışlar ortaya çıkarıyor. En feminist olma çabası, en Türk olma çabası, en Kürt olma çabası, en beşiktaşlı benim çabası, en güçlü aşiret benim aşiretim çabası… İlk yazımda belirttiğim gibi, conatus yasası bizim var kalma ısrarımızı açıklıyor. Bizi neyin var ettiğini daha iyi idrak etmeliyiz. Bizi var edenin insanlar, gruplar, eşyalar, inanışlar, maddeler, fikirler vs. olduğunu düşünmek çoğu zaman aşırılığa yol açar. Aşırılık da yıkıcı davranışlar ve söylemler doğurur.

 
 
 

Comments


bottom of page